Okuyuş

İSRA SURESİ 26-31. AYETLER

İSRA SURESİ 26-31. AYETLER

10.05.2020

(26)وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا

(27)اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا

(28)وَاِمَّا تُعْرِضَنَّ عَنْهُمُ ابْتِغَٓاءَ رَحْمَةٍ مِنْ رَبِّكَ تَرْجُوهَا فَقُلْ لَهُمْ قَوْلًا مَيْسُورًا

(29)وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلٰى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا

(30)اِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا۟

(31)لَا تَقْتُلُٓوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍۜ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِيَّاكُمْۜ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْـًٔا كَب۪يرًا

26.  Karabet sahibine, miskine/iskan edene ve ibni sebile hakkını ver, bununla beraber saçıp savurma

27.  Çünkü saçıp savuranlar Şeytanın kardeşidirler, Şeytan ise rabbine çok nankördür / kefurdur/ uzak durur.

28.  Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek/ararken onlardan yüz çevirecek olursan,  onlara yumuşak/kolaylaşmış söz söyle.

29.  Elini/gücünü boynuna bağlanmış yapma, tamamen de açma, sonra kınanır, üzüntü içinde oturur kalırsın.

30.  Rabbin dileyen kimse için rızkı yayandır. Planlar/takdirler. Çünkü O, kullarını bilendir/haber alandır, basiret edendir.

31.  Ekonomik kaygı/imlak korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük günahtır.

Kelime Açıklamaları

ARADA: عرض

Bir şeyi diğer bir şeye arz etmek, göstermek, takdim etmek, sunmak, sergilemek, teşhir etmek, isabet etmek, gözden geçirip haline bakmak, bir şeyden yüz çevirmek, geri dönmek, uzunluğun zıddı enine doğru genişlik, yan-kenar, bulut, bir şeye yapılan engel, arzuhal, dilekçe,  yarışmak, zahir olmak, şahsiyet, şeref, eşya , meta, mal hırsı, ganimet,

KARABE : قرب

Kelimesi: kılıca kın yapmak, yaklaşmak, yakın olmak, akrabalık yakınlık., bir şeyi yaklaştırmak, yaklaşmaya çare aramak, bir vesile ile yakınlık istemek, ibadet, taat, iyilik, daha Kolay anlaşılan, daha açık, en kısa zamanda, kestirme yol, yakın dost maiyetindeki kişi, yakın çevreden olan kişi.

KATELE: قتل

Öldürmek, yumuşak olması için şaraba su koymak, şiddetini kesmek elemini kaldırmak, aşağı ve zelil kılmak, bir şeyi gereği gibi tanıyıp bilmek, muhabere etmek, lanet etmek, savaşmak, bir işi kolayı ve münasibi ile tutmak, bir şeyin benzeri, bilerek öldürme, intihar, etkisiz hale getirmek.

KADERA: قدر

Bir şeye güç yetirip  kadir olmak, bir şeyi planlamak, ikdidar sahibi olmak, hazırlamak, muktedir kılmak kıyaslamak, miktar, ölçü, hüküm, kader, takdir, tazyik etmek, sıkıştırmak, miktarı tayin etmek, tahmin etmek, miktar, meblağ, şeref ve hürmet, kader, ölçü, kaza, kuvvet, zenginlik.

RACÂ: رجا

Ummak, ümit etmek, korkmak, konuşurken tutulmak, kuyu-gök ve benzeri şeylerin kenarı, tehir etmek,  geri  bırakmak, rica, taraf, yan, dilek, niyaz.

SEKENE:سكن

Rüzgar dinmek, sakin olmak, mustaripken endişeliyken sakin olmak,sükunet ve kendisiyle sükunet bulunan şey, akıl,hiçbir şeye sahip olamayan yoksul, ikamet etmek, kalıp oturmak, sakin, mesken, can yoldaşı, bereket, teskin eden, miskin, fakir, menzil.

BASARA:بصر

Kesmek, görebilecek miyim diye bakmak, bir şeyi bilmek, görür olmak,kanıtlanmış,  görüş sahibi olmak, bir işi birine açıkça anlatmak, aydınlatıcı, bildirmek, gereği gibi düşünce ve mülahaza idrak edip bilmek, hayır veya şer olduğunu anlamaya gayret etmek, işinde dininde basiret ve görüş sahibi olmak, görme kuvveti, göz, alim, anlayan  insanın kendi kendinin denetleyiciliği, aydınlık, açık. 

SEBELE:سبل

Yolun yolcusu çok olmak, engelsiz dosdoğru yol, işlek olmak, perde vs.yi aşağı salıvermek, bulut yağmur inzal etmek, göz yaşını azar azar akıtmak, ekin başı, başak, açık büyük yol, hüccet, çare, günah, umumi su içme yeri, yolcu, evsiz yurtsuz çocuk. 

BAĞIYE: بغي

 Ne olduğunu anlamak için iyice bakmak, haddi aşmak, ileri gitmek, yanlış haksız davranmak, azgınlık etmek,  istemek, arzu etmek, aramak, uygun olmak, layık olmak, gerekmek, yakışmak, isyan , kibir, fesat, çok yağmur, kanundan dışarı taşmak, haktan ayrılmak, istemek, zulüm, kendi için bir şeyi istemesini arzulamak, cinayet, suç.

HABERA:خبر

Bir şeyi tecrübe etmek, bilmek, denemek, imtihan etmek, haber vermek, haberleşmek, bir şeyi gereği gibi bilmek, tarihçi, toprağın yumuşak ve gevşek yeri, ekin, sedir ağacı, dağda su biriken yer, hisse, pay, fakih, uzman, eksper, bilir kişi.

ETEYE: اتي

Gelmek, getirmek, birine bir şey vermek ,yerinden söküp almak, yıkmak, bir yerde hazır bulunmak, kendi yolunu izleyerek gelen sel, kavme intisap etmek, olur tarafından gelmek, yoluna girmek, gelmesini istemek, işlek yol, geçit, yarışın bittiği yer, getirmek, geçmek, rastlamak, yapmak, işlemek, varmak, sürdürmek, ortaya koymak, göstermek, artırmak, üretmek, ödemek, ulaşmak, olmak, sollamak, yakına çek, gitmek, vurmak, karşılamak, katılmak, meşgul olmak, işlemek (örn. suç), üstlenmek.

EHÂ: اخا

 Kardeş edinmek, dost, yâran, arkadaş, kardeş, yakın arkadaş, emin, güvenilir, itimada layık , ahır, ihvan

ŞETANE:شطن

Hayvanı uzun iple bağlamak, muhalefet edip uzaklaştırmak, hak vs. uzak olmak, şeytanlaşmak,  hayvan bağlanan yada kuyudan su çekilen uzun ip, derin kuyu, azgın şerir kimse, bir çeşit pis yılan, susuzluk, şeytan.

LÂME: لام

Kınamak ,azarlamak, pek ayıplamak, bir şeyi bekleyip durmak duraklamak,  ayıplanacak iş işlemek, kınanmaya müstehak olmak, misafire ikram etmemek.

YESERA: يسر

Birinin solundan gelmek, kolay olmak ya da kolaylaşmak, küçük, önemsiz miktarda olmak, bir şey az olmak, az şey, hakir, kumar oynamak, yumuşak olup boyun eğmek, iş kolay olmak, yumuşak, zengin olmak, soğuk olmak, hazırlanmak, solak, sol taraf, muvaffakiyet, hakir kumarcı, daima kumar oynayan adam.

ĞALELE: غلل

Bir şeyi diğer şeye ithal etmek, dahil olmak, bir şeye zırh giydirmek, ağaçlar arasında akan su, kelepçe vs. vurmak, bağlamak,  yürümek, gitmek, halka, sıkı elli olmak, sömürmek istismar etmek, kelepçe, bukağı, şiddetli susuzluk. ganimet vs. de hıyanet etmek, hileli sahtekar ve kinli olmak, Araf /43, iç dünyasındaki kin ,hile, basiretsizlik, buğuz, nefret, sahtecilik, elbisenin altına sof giymek

ANEKA: عنق

Boyun, boynuna vurmak, ekinin başağı çıkıp uzamak, yıldız kaybolmak, batmak, birini perişan ve mahrum bırakmak, şiddetli iş, felaket, hüsran, insan topluluğu, kavmin reisi, yüksek ve uzun tepe.  

BESATE: بسط

Yaymak, neşretmek, elini uzatmak, şerh etmek, izah etmek, döşemek, gezinti yapmak, uzak mesafe, ziyade, fazlalık, genişlik, rızkı çoğaltmak, açmak genişletmek, ihtişamı terk etmek, cömert..

HAŞEYE: خشي

Huşu, saygıyla karışık sevginin yoğurduğu bir korku halidir, çekinmek,  korkmak, ta’zim ve heybeti ile korkmak, korku konusunda yarışmak.

MELEKA: ملق

Fakirlik, yoksulluk, bir şeyi mahvetmek, yıkamak, şiddetle yürümek, salıvermek, tutmamak, malı yok etmek yahut ifsat etmek, çok yaltaklanan , sevgisi samimi olmayan, elden kayıp gitmek, dua, yumuşak söz, seri çabuk olan.

BEZERA: بذر

Tohumu dağınık olarak ekmek-saçmak,  malı ölçüsüz dağıtmak, harcamak, sözü ifşa etmek, neşretmek, yaymak, malını kaybeden, sırrını açmak yahut çok konuşmak, tecrübe etmek, zürriyet, bereket, nesil, ziyade, tohum, çok şey

HATEE: خطئ

Günah , hata işlemek, yanılmak, doğru yoldan uzaklaşmak, dinde doğru olmayan  yola bilerek veya bilmeyerek sülük etmek, hedefe  isabet etmemek

HASERA: حسر

Alış verişte aldanmak, helak olmak, hüsran, mal veya sağlık kaybı, esenlik-iman-akıl-sevap gibi iç kazançların yitirilmesi, sapıtmak, eksik yapmak, zayi etmek, helak etmek, iyilikten uzaklaştırmak, sermayenin azalması,  kesat ve zarara uğramak.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu