Okuyuş

İSRA SURESİ 58-60. AYETLER

İSRA SURESİ 58-60.  AYETLER

01.07.2020

وَاِنْ مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيٰمَةِ اَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَد۪يدًاۜ كَانَ ذٰلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا(58

 

وَمَا مَنَعَنَٓا اَنْ نُرْسِلَ بِالْاٰيَاتِ اِلَّٓا اَنْ كَذَّبَ بِهَا الْاَوَّلُونَۜ وَاٰتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَاۜ وَمَا نُرْسِلُ بِالْاٰيَاتِ اِلَّا تَخْو۪يفًا(59

 

وَاِذْ قُلْنَا لَكَ اِنَّ رَبَّكَ اَحَاطَ بِالنَّاسِۜ وَمَا جَعَلْنَا الرُّءْيَا الَّت۪ٓي اَرَيْنَاكَ اِلَّا فِتْنَةً لِلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْاٰنِۜ وَنُخَوِّفُهُمْۙ فَمَا يَز۪يدُهُمْ اِلَّا طُغْيَانًا كَب۪يرًا۟(60

58.  Hiçbir kent yoktur ki biz, kıyam gününden önce onu yok edecek, yahut ona şiddetli bir şekilde azap edecek olmayalım. Bu, Kitapta yazılmıştır.

59.  Bizi ayetler göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin yalanlamış olmasıdır. Semud’a aydınlatıcı nâkayı verdik, onunla zulmettiler. Biz ayetlerle onlara korkuyu irsal ederiz.

60.  Bir zaman sana: "Rabbin insanları kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz rü'yayı ve Kur'an'da la'netlenmiş ağacı, insanlar için sınama  yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor

Kelime Açıklamaları

MENEA :منع

Mahrum etmek, alıkoymak,  önlemek, savmak, geri durmak, korumak, savunmak, kuvvetli ve şiddetli olmak, yapmaması için mücadele etmek, bir şeyin olması imkansız olmak. çok men eden, vermeyen, nehyetme, cimri.

LEANE: لعن

Kovmak, lanetlemek, uzlaştırmak, beddua etmek, eziyet etmek, azap. Şeytan, bostan korkuluğu, melun, kovulmuş, uğursuz.

KÂME: قام

Dikilme ayak üzerinde kalmak, düzelmek, bir iş icra etmek, yürütmek, dosdoğru olmak, devamlı ve sabit olmak, hak zahir ve sabit olmak, bir şeyin direği nizamı, namazda ayakta durma, kıyamet, adaleti ayakta tutan.  her şeyi koruyan tutan esmaül hüsnadan, hükümran, makam, meclis, uygulamak, idareci, bir şeyin kıymeti değeri, durma, ikamet, ikamet yeri, istikamet,  vadini tamamlamak, sözünü tutmak, doğrulmak, kavim, topluluk, reis, başkan, idareci, tam ve kamil.

EYÂ-EYEYE: ايا

Durmak, eğleşmek, nişan, alamet koymak, kastetmek, yönelmek, işaret , ibret,  ayet,mucize, şahıs, cemaat, Kuranı kerimi meydana getiren cümlelerden her biri, bir şeyin cinsini ve türünü belirlemek, apaçık alamet, sağlamlaştırma ve bir şeyin üzerinde durmak, bilgi düzeyine göre farklılık.

TAĞA : طغى)

Haddi aşmak, azmak, çok azgınlık göstermek, su taşmak, deniz coşmak(tusunami),79/37 38,  69/11, birini zalim asi yapmak, isyana zorlamak, azgın, sapık, şeytan, Allah’tan başka tapılan her şey, her sapkınlığın başı, dağın sarp yeri, ifrata gitme, azgınlık , azmak , zülüm etmek , haddi aşma , tecavüz etme , haddi aşmak , azgınlık yapmak , yarılıp çıkmak , su taşmak , azmak , tuğyan etmek , sel birden bire çıkmak , ansızın basmak, şeytan, deniz taşmak, tusunami.

HÂTA : حطا

kuşatmak, himaye etmek, korumak, görüp gözetmek, kavramak, bir işi bütün yönleriyle bilmek, her yanından çevirip kuşatmak, çevre.Bir şeyi tamamen ya da tüm biçimleri ya da koşullarında kavramak ya da bilmek, bir şeyi dışsal ve içsel olarak bilmek, bir şeyin en özelliğine ulaşmak, bir şeyin kapsamlı ve tam bilgisine sahip olmak , bir yol ya da şeyi ihtiyatlı ya da tedbirli ya da sağduyulu bir şekilde takip etmek, önlem almak, emin olmak, en başarılı yolları aramak, en kesin yöntemi almak.

BASARA:بصر

Kesmek, görebilecek miyim diye bakmak, bir şeyi bilmek, görür olmak,kanıtlanmış,  görüş sahibi olmak, bir işi birine açıkça anlatmak, aydınlatıcı, bildirmek, gereği gibi düşünce ve mülahaza idrak edip bilmek, hayır veya şer olduğunu anlamaya gayret etmek, işinde dininde basiret ve görüş sahibi olmak, görme kuvveti, göz, alim, anlayan  insanın kendi kendinin denetleyiciliği, aydınlık, açık. 

KEZİBE:كذب

Yalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalan,Yalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalanYalan söylemek, göz aldatmak, hata etmek, iftira etmek, istediği bir işe sarılmayıp ondan geri durdu, kasten hilaf sözler söyleyerek yalan söylemek, hurafe, yalan

FETENE:فتن

Bir şey kalbe hoş gelip şaşmak, kuyumcunun gümüş veya altını eritmesi  ve saflığını anlamak için ateşde eritmek, derisini daha kolay yüzmek için kurbanı sıcak kuma gömmek, birini fitneye uğratmak, fitneye düşürmek, birini saptırmak, azdırmak, tecrübe etmek, sınamak, imtihan ve deneme, vesvese, alımlı, çekici, baştan çıkaran, haktan  saptıran, günah, küfür, rüsvaylık, kandırmak, gönlünü çelmek, pusu kurutarak yol kesmek. 

RAAYE:راى

Görme duyularıyla görmek, tefekkürle kalple görmek, akıl ile idrak etmek, bir şeye inanmak, itikat etmek, sonunu düşünmek, rüya, düş görmek, birini alim sanmak, bilmek. Yere bayrak dikmek.riya gösteriş yapmak, aynaya bakmak, riyakar, akciğer, zatüre,  inanç, akıl, görüş, tedbir, fikir, teklif

HÂFE:خاف

 Korkmak, endişe etmek, uyanık, ihtiyatlı olmak, bilmek, yol tehlikeli olmak, gürültü, savaş, tehlikeli yerler, ürkmek, günahtan uzak durmak, Allah’ın  emrettiklerini  tercih edip yerine getirmek, çekinmek, bir şeyi azar azar eksiltmek, kıtal, tehlikeli yollar,  dehşete düşmek, korkuyu başkasına geçirmek, azalan ya da azını alıp götürmek, küçükten küçüğünü bir şeyden almak, bir şeyin yanından almak, katletmek ya da savaşmaktan korkmak, hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku.

NÂKA:ناق

Eti yağdan arıtmak, hurmayı aşılamak, bir şeyi seçip ayırmak, bir hususta iyisini ve kıymetlisini kullanmak, dişi deve, her hususta maharet beceriklilik, işi becerip ıslah eden onaran.,

HELEKE: هلك

Ölmek, fena bulmak, cehenneme düşmek, helak etmek, kendini tehlikeye atmak, yolunu kaybetmek, bir şeye ihtirasla yürümek, şaşırmak,yok olup gitmek,  tükenmek, harcamak, dağıtıp bitirmek, yukarıdan düşen nesne.bir şeyin kaybedilmesi, bir şeyin şekil değiştirip bozulması, ölüm.

KARAYE: قرى

Dişi apse yapıp avurdu şişmek, toplamak, biriktirmek, misafiri ağırlamak, bir şeye sarılıp üzerinde durmak, bir işin ardına düşüp araştırmak, insanlarla dolu yer,ülke,kent,şehir,  köy, köylü, Mekke ve taif, sırt, yüksek tepe başı, su toplana havuz, adet, töre.

ŞECERA: شجر

Ağaç, Ağacın yere sarkan dallarını yukarı kaldırmak, , eve direk dikmek, bir şeyi diğer şeye tutturmak, birini bir işten vazgeçirip alıkoymak, insanlar arasında bir şey ihtilaflı ve çekişmeli olmak, münazaa kavga etmek, engeller, sık ağaçlık., Bir kişinin, bir ailenin kökü durumunda olan en uzak atalardan başlayarak gövde ve dallar konumundaki babaları ve onların çocuklarını gösteren ağaç şeklinde şematik çizime şecere denir. Ayrıca soy ağacı, soy kütüğü, ensâb kütüğü, nesepnâme, silsilenâme kelimeleri de bu anlamda kullanılmaktadır.

SETARA:سطر

Yazmak, bir şeyi kılıçla kesmek, uyduruk söz telif etmek, efsane,  masal, hurafe, bir şeyin üzerinde olup onun ahvalini görüp gözeten adam, yazılan yazıdan, dikilen ağaçtan ve ayakta duran insanlardan oluşan saf, satır, zor kullanma,  murakıp.

Önceki Sonraki

Yorum Yapınız

Güvenli Kodu : Güvenlik Kodu