Okuyuş

TATMİNSİZ

TATMİNSİZ

06.03.2022

TATMİNSİZ

Her şeyden şikâyet eden, hiçbir şeyden mutlu olamayan insan. İnsan ne ister? Daha doğrusu ne istediğini biliyor mu? Maddi yönden bakarsak yevmiye ile günlük çalıştığı kadar alan biri, “En azından asgari ücret olsun da biraz rahat yaşayayım. En azından çalışamadığım ya da hasta olduğum zaman kesinti olmasın.” der. Asgari ücret alan daha yüksek maaş almak ister. Hep bir üstünde daha fazla istek devam edip gidiyor. Dünyanın en zengin, varlıklı kişisi de bunlardan farklı değil maalesef. Yaşı ilerlemiş ecel yaklaşmış saat sayıyor haberi yok. O hâlâ daha çok nasıl kazanırım derdinde. Bilmiyor mu ki dünyada kazandıkları mallar dünyada kalacak, onunla kazandığı haksızlıklar, mazlumların gözyaşları ve günahları gidecek.

MEARİC/19: “İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.”

ADİYAT/6-7: “Şüphesiz ki insan Rabbine karşı pek nankördür. Elbette buna kendisi de şâhittir.”

HAC/11: “İnsanlardan kimi Allah’a (şüphe ve tereddüt içinde) yalnız bir yönden kulluk eder: Kendisine bir iyilik  dokunursa buna pek memnun olur; bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir.”

Yaratan gerçekten yarattığını tanıyor. Onun için yol gösteriyor, destekliyor, ümit veriyor. Ama ego bizi bunlardan uzaklaşıyor. Her şeyi bildiği zannına kapılıyor insan. Hep bana arzusu kendi dışındakileri rahatlıkla harcayabiliyor. Tatminsizliğin sınırı kalmadı maalesef. Toplumlar da bunu destekliyor. İşin aslı sömürülüyor insan. “Bir lokma bir hırka” ilkesiyle yola çıkan birçok tarikatlar bile öylesine tatminsiz ve hırslı hâle gelmiş ki mensuplarına yani üyelerine ve alt kesime para akıtan kaynaklar hâline dönüşüvermiş.

Bir söz vardır, “Sahabe bugüne gelse tüm insanlık kâfir olmuş haramzade.” derler. Bugünün insanı da onların dönemine gitse “Bunlar delidir.” derler, izahı da şöyle yapılır: Ashap hak geçirmemeye o kadar dikkat ederdi ki atı ile birinin tarlasından geçerse atın ayağı tarla sahibinin toprağını diğer tarafa taşıdı, hak geçti düşüncesiyle tarla sahibini bulur helalleşirlerdi. Hz. Ömer devlet başkanı iken devlet işlerini yaparken kendisine tahsis edilen mumu yakar işi biter bitmez o mumu söndürür kendi imkânıyla aldığı mumu yakarak “Bu benim özel işim, devletin değil.” ilkesiyle hareket eder. Bugünümüze döndüğümüzde ise en lüks arabalarda, en lüks villalarda yani dünyada sınırsız nimetli hayatlarda yaşar olmuşlar. Bir özel hastanenin hasta odasını lüks beş yıldızlı balayı odası olan bir otele çevirip medyaya boy boy resimler atılıyor. Eleştiriye de manidar bir cevap olarak “Azrail’i bodrumlarda mı karşılayalım?” veriliyor.

Sokakta yaşayan, evsiz, kimsesiz ya da evine ekmek alamayacak kadar zor durumda olan insanlar Azrail’i nerede karşılıyor? Allah’ın elçilerinden hangi lüks bir hayatı yaşamış. Mekke’nin tüm yönetimine verdiği cevabı camilerde ağlayarak "Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseniz vallahi ben davamdan vazgeçmem.” diyen peygamberi anlatır sonra da lüks arabasına biner köşküne gider. Peki, peygamberin örnekliği nerede? Adalet, hakkaniyet nerede? Tek deveyle tebliğe giderken kölesiyle sıralı olarak deveye binip varacakları yerde sıra kölede olduğu için devenin üzerindekini peygamber sanan halka, adaleti örnek olmuştur. Köleliğin kalktığı bugünlerde müritleri ile bile aynı sofraya oturmayan üst düzey lüks hayatlar…

TEKVİR/26: “Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?

Evet, Allah soruyor. Bu ahval, hâl gidiş nereye, nerede duracaksınız? Sınır var mı? Sınırsız istek arzu... Cennetin bile para ile satın alınacağını düşünür oldu insanoğlu. Para ile cehennemde yanmayacak, yanmayan terlik, seccade ve kefen satın alırlar da onları da, onu üreten aklı da yaratanın Allah olduğunu unuturlar. Allah kendi yarattığı insana kendi yasalarını çiğneme, alt etme yetisi verebilir mi?

BAKARA/44: “Kitap’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Akletmez   misiniz?”

ENFAL/22: “Allah katında canlıların en şerli olanı (hakka karşı) sağır ve dilsiz olan, akıl etmeyen kimselerdir.”

Artık hayatımıza bir sınır koymamız ve aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Japonlar başladı, bana göre güzel bir örnek; gardıropları boşaldı üç gömlek üç pantolon ilkesini ortaya koyarak bu tatminsiz israfa dur diyorlar.

Artı israfa son vererek hayatına, arzularına sınır koyup; tatminsizliğe dur deme cesareti ve gücünü bulmak, yaşamak niyeti ve duasıyla…                                                                                   Hanigün