Okuyuş

Yasin Suresi 20-27. Ayetler

Yasin Suresi 20-27. Ayetler

Yasin Suresi 20-27 Ayetleri Bağlamında Hakikat, Toplum ve Bireyin Konumu

Yasin Suresi'nin 20. ve 27. ayetleri arasında yer alan anlatı, Kur'an'da geçen önemli kıssalardan biridir ve kaynaklarımızda belirtildiği üzere, belirli bir şehre özgü olmakla birlikte, bir "darb-ı mesel" (örnek olay) olarak her döneme ve her topluluğa karşılık gelebilecek evrensel dersler barındırır1.... Bu ayetler, daha önce iki elçi gönderilip üçüncüsüyle desteklenen bir şehir halkının, bu elçilere karşı takındığı reddedici ve inkarcı tavrı ele alır.

Toplumun Yapısı ve Hakikati Reddetme Sebebi

Kaynaklar, elçileri reddeden bu şehir halkının (toplumunun) bazı belirgin özelliklerini ortaya koyar. Bu toplum, olumsuzluğu ve aşırılığı alışkanlık haline getirmiş ve yaklaşımlarının birçoğu menfaate dayalıdır. Görünürde iyilik yapsalar bile, maddi karşılık beklemeseler dahi minnet bekleyebilirler. Toplumun bireyleri, kendi yaşam tarzlarına o kadar gömülmüşlerdir ki, artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu objektif olarak değerlendirebilme yeteneklerini yitirmişlerdir.... Belli şeyler hayatlarına baskın bir şekilde hakim olduğunda, onları zihinlerinde normalleştirirler. Bu normalleştirme süreci, yapılan yanlışı sorgulamayı engeller ve dolayısıyla yanlıştan vazgeçilmez.

Elçilerin mesajı, insanları kendilerini yaratana (Fatır) kulluk etmeye davet ediyordu.... "Fatır" kelimesi, kaynağı en baştan başlayıp sürecin filizlenip gelişimini anlatan yaratıcı gücü ifade eder.... Bu çağrı, mantıksal ve akli bir temel üzerine kurulmuştur: Zira dönüş yalnızca O'nadır ve O'nun dışındaki güçler, zarar murat edildiğinde hiçbir fayda veremez, kurtaramaz.... Ancak şehir halkı, üzerlerinde bu manada herhangi bir tasarrufu olmayan başka güçlere, dünya menfaatlerine (para gibi) değer veriyor ve buradan fayda bekliyordu.... Elçilerin bu çıkarsız ve hakkaniyetli çağrısı, toplumun çıkar odaklı ve alışkanlıklarına saplanmış yaşam tarzıyla çelişiyordu. Hakikati reddetme, bu menfaat odaklılık, alışkanlıklar ve hakikati kendi zihinlerinde normalleştirme eğilimlerinin doğal bir sonucuydu....

Şehrin Uzağından Koşarak Gelen Adam

Anlatıda kritik bir dönüm noktası, şehrin uzağından koşarak gelen bir adamın ortaya çıkmasıdır. Kaynaklar, bu adamın aynı şehrin halkından olmasına rağmen, şehrin genel yaşam tarzına doğrudan tabi olmayan, biraz dışarıda kalmış birisi olarak tanımlandığını belirtir. Bu "uzaklık" sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve yaşamsal bir mesafeyi ifade eder; o, toplumunun içinde olmasına rağmen beyinsel olarak veya yaptıklarıyla onların tam tersi bir hayat yaşayan, Allah'ın hukukuna göre yaşayan biridir.... Bu dışarıdan duruş, ona olayları daha objektif bir gözle gözlemleme ve değerlendirme imkanı sunmuştur....

Bu adamın gelişi, aslında onun da bir nevi elçilik görevi üstlendiğini gösterir.... O, cesur, fedakar, samimi ve iyiliksever biridir. Toplumun büyük çoğunluğu elçileri reddederken, o elçilere tabi olun diye seslenerek onların getirdiklerini tasdik etmiştir....

Hakikat Elçilerinin Ölçütü: Ücret İstememek

Adam, şehir halkına seslenirken elçilerin en önemli özelliklerinden birini vurgular: "Sizden bir ücret (ecir) istemeyenlere tabi olun".... Kaynaklar, bu özelliğin elçilerin samimiyetinin ve gerçek hakikat elçileri olduklarının en önemli kanıtı olduğunu belirtir.... Çünkü insanlar genellikle menfaate dayalı ilişkiler kurar; maddi karşılık beklemese bile minnet bekleyebilir. Oysa, karşılık beklemeyen bir birey, kendine ait bir çıkarı olmadığında, tamamen karşı tarafın iyiliğini düşünüyordur.... Bu "sizden ücret istemeyenlere tabi olun" prensibi, kimin takip edilmesi gerektiği konusunda evrensel ve kıymetli bir ölçüt olarak sunulur.... Bu elçiler, sadece çıkarsız olmakla kalmaz, aynı zamanda hidayete ermiş, doğru yolu bulmuş ve belli bir değere, birikime ulaşmış kişilerdir; yani boş değillerdir....

Mantıksal Gerekçe ve Gerçek İlah Kavramı

Adam, elçilere neden tabi olunması gerektiğini kendi durumu üzerinden mantıksal ve akli bir şekilde açıklar.... "Bana ne oluyor ki beni yaratana kulluk etmeyeyim?" diyerek, Yaratıcı'ya kulluk etmenin en doğal ve mantıklı durum olduğunu ortaya koyar.... Dönüşün yalnızca O'na olduğunu hatırlatır.... Başka güçlere boyun eğmenin, üzerlerinde herhangi bir tasarrufu olmayan bu güçlerden fayda beklemenin "apaçık bir sapıklık" (dalalet-i mübin) olduğunu belirtir.... Para gibi dünya menfaatlerinin sorunları tam olarak çözemeyeceğini, çünkü kendilerini yaratanın bu menfaatler olmadığını mantıksal olarak ortaya koyar. Bu, aynı zamanda gerçek gücün yalnızca Yaratıcı'da olduğu ve yalnızca O'na boyun eğmenin en üst seviyede özgürlük ve bağımsızlık getirdiği fikrini içerir....

Sonuç: Dünya Cenneti ve Ahiret İkramı

Adam, kendi kavminin elçilerin getirdiği bu doğruları, kendisinin Rabbine olan inancını ve bu imanın getirdiği sonucu keşke bilseydi diye dile getirir.... 26. ayette geçen "Cennete gir denildi" ifadesi, kaynaklarda yalnızca ahiretteki bir cennet olarak değil, aynı zamanda bu dünyada kişinin gayretinin ve imanının karşılığı olarak yaşayacağı huzur, rahatlık ve güvenlik halini, yani bir nevi kendi cennetini oluşturmasını da kapsadığı şeklinde yorumlanır.... Tıpkı Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması gibi, Yaratıcı'ya dayanmak, hayatın stres, bunalım ve zorluklar ateşinin içinde bile kişinin yanmadan, rahat bir hayat yaşamasını mümkün kılar15. Elçileri ve dolayısıyla hakikati reddeden toplum ise, kendi menfaat odaklılıkları, hırsları ve alışkanlıkları yüzünden stres, bunalım ve depresyon içinde inim inim inlemektedir.

Adamın kavminin keşke bilmesini istediği şey, sadece onun ahiretteki yeri değil, imanın getirdiği bağışlanma (mağfiret) ve ikram edilenlerden kılınma gerçeğidir. Bu, imanın sadece içsel bir kabul olmadığını, aynı zamanda yaşananlara rağmen hakikati ortaya koymayı gerektirdiğini ve bunun karşılığında kişinin hem bu dünyada hem de ahirette Allah'ın ikramlarına nail olacağını gösterir....

Dersler ve Günümüze Yansımaları

Yasin Suresi'nin bu ayetleri, bizlere önemli dersler sunar:

Kimin takip edileceği konusunda bir ölçüt: Çıkar gözetmeden, sadece hakkın ve karşımızdakinin iyiliğini düşünen kişilere kulak vermek ve onları takip etmek....

Objektifliğin Önemi: Toplumun genel geçer normlarına kendimizi kaptırmadan, olaylara ve hakikate dışarıdan, objektif bir gözle bakabilmek....

İmanın Mantıksal Boyutu: İnancın sadece duygusal değil, aynı zamanda akla, mantığa ve evrensel yasalara (Allah'ın yasalarına) dayandığını anlamak....

Gerçek Özgürlük: Başka güçlere, dünya menfaatlerine boyun eğmenin sapıklık, yalnızca Yaratıcı'ya kulluk etmenin ise gerçek özgürlük ve bağımsızlık getirmesi....

Cesaret ve Sorumluluk: Hakikat ortaya çıktığında, azınlıkta bile olsak, yaşananlara rağmen doğruyu ortaya koyabilme cesaretini göstermek....

Dünyada Cenneti Oluşturmak: İmanın ve doğru yaşantının, dış şartlar ne olursa olsun, kişinin iç huzurunu ve bir nevi dünya cennetini yaşamasını sağlaması....

Sonuç olarak, Yasin Suresi'nin 20-27. ayetleri, kaynaklarımızdaki yorumlara göre, hakikate kapalı, menfaat ve alışkanlık odaklı bir toplumun durumunu, bu toplum içinden çıkan cesur, objektif ve samimi bir bireyin hakikat çağrısını ve bu çağrının mantıksal dayanaklarını anlatarak, her dönemden insana kimin takip edilmesi gerektiği, gerçek kurtuluşun ve huzurun kaynağının ne olduğu konusunda ışık tutan evrensel bir örnektir.

Önceki