Okuyuş

Ayın Kitabı - Hayvan Çiftliği

Ayın Kitabı - Hayvan Çiftliği

HAYVAN ÇİFLİĞİ

Güç ve merhametin mücadelesi..

Temelde  bu mücadele üzerinden giden George Orewell’in Hayvan Çifliği Hicviyesi insanoğlunun yaratılış ile sürekli gündemde olan bir konuyu ele almakta.

”Biz insan fücuru ve takvayı ilham ettik”(Şems 8)

İnsan Tarlasına ekilen  iyilik ve kötülük tohumlarından kötülük tohumunu yetiştirmekte ısrarcı iken  , iyilik tohumuna ise pek iltifat etmemekte, onu yok etmeye ,kurutmaya çalışmakta..

İnsanın, insan fıtratını okuma/anlama gibi bir görevi olduğunu unutup, heva  ve hevesini ilah/vazgeçilmez olarak bir inanç/ideoloji kılıfı ile meşrulaştırdığında/süslediğinde yaptığı yanlış ,hakikat haline geliyor.

George Orewell da bu anlayışı hayvanlar alemi üzerinden insanlara anlatmaya çalışıyor.

Olay insanın imtihan edilme/insanın bulunduğu bir üst konuma taşıma yollarından biri olan açlık ile başlıyor.Açlık bazen insanı  insan yapan ,asıl peşinden gidilmesi gereken değerlerin bir  yana atılıp, insana daha iyi bir hayat vaad eden bir ideolojinin peşinden sürüklenmesine yol açabiliyor.

Majör(büyük önemli karizma.fr) adlı bir domuzun aşıladığı bir ideoloji ile harekete geçen hayvanlara isyan çıkartıp hayatlarını karatan insanları çiftlikten çıkarılıp atma ve hayvanlara kendi hayatlarına hakim olma fırsatı veriliyor.

Değerlerin kalıcılığı meselesi insanlar nezdinde bir değer arz etmediğinden, yıkılan düzenin  yerine aynı formatta başka bir düzenin gelmesi söz konusu.Bu durumda kısa şokun atlatıldığında karşı çıkılan anlayışın ,tutumun değil, düzenin sahiplerinin değiştiğini fark ettiriyor.

                Orewell bu düzenin içinde istismar edilen fert ve zümrenin özelliklerini çok güzel anlatıyor.Köpek tıynetli insanlar hem sadık hem de saldırı aracı olabiliyor. Atın  sesi çıkmıyor.Ömrünün her anını esirgemeden bir ideolojiye bir inanca vakfedebilen insanı andırıyor.Böyle insanlar tüm riskli ve tehlikeli işlerde kullanıldıktan sonra,büyük gösterişler eşliğinde feda ediliyorlar .

                Filozof hilkatli eşekler /insanlar ise her konuda konuşuyor ,tartışıyor  ,ama toplumun uyarılıp yönlendirilmesi anında öncü olmaları gerekirken,duymadım ,görmedim,bilmiyorum rolüne bürünüyorlar.

                Koyunlar…. “ Dalanların” öncüsü olarak , “çoğunluğun hakikatin göstergesi” , yanlış değer yargısının öncüleri olan koyunlar ,sürünün gücünü(!) ortaya koyup , gücün sözünü haykıran bilinç(!) ve şuurla(!)  kendilerinin dahi ne yaptıklarının/söylediklerinin  farkında olmaksızın “çobanın sürüsüne anlamsız bağırıp ,anlamsız karşılık bulan haykırışı” gibi güce eşlik edip alkış tutuyorlar.

 

                Bize vermek istediği derslerden biri de “ Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”Bize insan fıtratına ters düşen ideolojilerin ortaya çıkıp güçlenmesinde, dünya gündeminde yer almasında, insanların nasıl sorumlu olduklarını anlatıyor. İnsanların yöneticiler hakkında en son anlayışı “ne olursa olsun bir şekilde idare eder” şeklindedir. Ama idarede  haktan eşitlikten bir eser kalmamıştır. Çiftlik sahibi gibi  zevk ve sefaya dalan yöneticiler de ihmalkarlık  ve devlete/halka sadakatleri kalmayınca ipin ucu kaçmıştır.

Dikkat çeken başka bir konu hayvanların isyanını yem saatinin unutulması ile başlamıştır.Açlık endişesinin  tüm tehlikelere karşı olan korkuları ortadan kaldırabilecek bir etkide olduğu görülüyor.

Son sahne en anlamlı yeridir.”Hayvan çiftliği uzun ve kanlı mücadeleden sonra nihayetinde dünkü düşmanları ile bir masa  etrafında toplanıp işbirliğine dayalı yeni bir düzen oluşturmuşlardır .Her iki tarafta aynı zaaflara ve rezaletlere sahip bir şekildedir.O kadar ki, bunu evin dışından izleyen hayvanlar ,kimin hangi zihniyetten olduğunu; dostun  kim olduğunu ,düşmanın kimolduğunu dahi fark edemiyorlar.

Peki olması gereken nasıl bir sistem. Sistemin adı ne olursa olsun, eğer bu sistemde  insanın beş  temel hakkı/ ihtiyacı olan :Canını her türlü tehlikelerden koruma,  aklını koruma ,inancını gözetme,meşru yoldan mal edinme,sağlıklı bir nesil edinmeyi karşılayabilecek bir içerik olmadıktan sonra meşru bir sistem olmaz.

 Sistemde bu beş temel hakkı da koruyacak ilkelere sahip olmalı. Bunlar:

Birincisi adalet. Kur’an-ı Kerim’de der ki; “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz.”  Nisa Suresi 58. ayette ve buna benzer birçok ayette Allah adaleti emretmektedir. Dinler, etnik kökenler, mezhepler, partiler, gruplar, ideolojiler, bölgeler, renkler, kültürler karşısında devlet ve o devletin yöneten eşit durmalıdır. Adaletin gereği budur ve herkese hakkını vermeli, kimsenin hakkını yememelidir.

İkincisi “Emanetler ehil olana verilmelidir.” deniliyor. Makamlar ve rütbeler emanet. Yönetim, devlet dediğiniz şeyin kendisi zaten sosyolojik bir zaruretten ortaya çıkmış emanet. Devleti yönetimini,  tüm idareleri,  Allah’ın bir soya, kişiye, ırka, kavme veya gruba özel lütfu, verdiği özel bir mülk olarak değil; sosyolojik bir zaruret ve halkın verdiği bir emanet olarak görmek durumundayız.  Emanetler iade edilir. Emanete zarar verilirse tazmin edilir,  kimseye karşılıksız verilmiş  değildir.

Üçüncüsü, Nisa Suresi 58. ayette “Emanetler liyakat / ehliyet sahiplerine verilmelidir.” deniliyor. Ehliyet ve liyakat kimdeyse idare ona verilmelidir. Kişinin hangi dinden, mezhepten,  etnik kökenden,  doğulu         mu, batılı mı, güneyli mi, kuzeyli mi, kadın mı, erkek mi, hangi cinsiyetten, zengin mi, yoksul mu olduğuna bakmaksızın konu ile ilgili ehliyeti ve liyakati varsa yani konu ile ilgili eğitimi, bilgisi, tecrübesi ve yeteneği varsa ona verilmelidir. Kim olduğuna da bakılmamalıdır. Saf ehliyet ve liyakat budur. Bu bütün partizanlıkların, bütün ahbap çavuş ilişkilerinin, kendi adamını kayırmanın, yandaşına iş vermenin, kendi adamını makamlara yerleştirmenin panzehirdir.

Dördüncüsü, Meşveret. Buna çağımızda ortak akıl diyoruz. İstişare danışmak demek, insanların fikirlerini sormak demek. Şura kelimesi Arapçada arının çiçeklere konmasını ifade ediyor veya pazarcının devesini satması için pazara çıkarma anını ifade ediyor. Bu doğal ve sosyal kavramı siyasal ve politik kavrama dönüştürüyor Kur’an ve diyor ki;  ‘Ve emruhum şura beynehum.’ onların işleri aralarında şura iledir. Yani kamu işleri aralarında tıpkı bir arının çiçeklere konması gibi veya tıpkı bir satıcının devesini satmak için pazara arz etmesi gibidir. Buradan katılımcılık ve şeffaflık ilkelerini çıkarıyoruz. Çünkü halkın yönetime katılması gerekiyor. Tıpkı çiçeklerin arının bal yapımına katkı sunması gibi.

Beşincisi maslahat. Buna da çağımızda kamu yararı diyoruz, kamu yararı. Yönetici kamunun yararını gözetmelidir. Yani başkalarının iyiliği için çalışmalı, kendine yontmamalıdır. Müddessir Suresi 6. ayette Peygambere hitaben denilir ki;  ‘Çokluk beklentisi içerisinde olma” yani peygamberlikten servet bekleme. Çünkü tüm mülket Allah’ın /kamunundur. Çeketleri ile gelir ceketleriyle giderler. Devlet üzerinden para servet biriktirmek haram kılınmıştır.

                Hayvan Çiftliği ile Orewell ,insanlara ideal bir yönetim anlayışının nasıl olması gerektiği hakkında hem yöneten hem de biz yönetilenlere nerede ve nasıl durmamız konusunda ,etkili bir anlatımla,  konumumuzu hatırlatmaktadır.        

İbrahim CAN