Kelime Açıklamaları
HASEBE : حسب
Saymak, hesap etmek, takdir etmek, ölçmek, zannetmek, yetmek, mükafatlandırmak, hesaplaşmak, hesaba çekmek, sanmak, tahmin etmek, addetmek, kafi, yeter, hesaba çeken , hesap gören, azap, şer, dolu, yıldırım, toz, çekirge .
ZEKÂ : زكا
Bir şey artmak, fazlalaşmak, zengin olmak, işi iyi olmak, ıslah etmek, düzeltmek, övmek, temizlemek, tezkiye etmek, yücelmek, malının zekatını vermek, çift, bereket, büyümek, yetişmek , iyi kalpli olmak, her şeyin halis ve pak olanı, temiz, masum, dokunulmamış, doğruluk, dürüstlük, günahsız.
EVEYE: اوى
İnmek, konmak, sakin olmak, sığınmak, acımak, merhamet etmek, dönmek, toplanmak, yanına almak, yara iyileşmesi yakın olmak, barınak, korumak, barındırmak, ağırlamak, ev, ikametgah, mesken, mola, istirahat yeri, bir yere yerleştirmek.
ÂDE : عاد
Geri dönmek,iade, yüz çevirdiği şeye geri dönmek, olmak, bir iş olmak, tekrar etmek, faydalı olmak, bir şeyi adet edinmek, birine bir şeyi alıştırmak, alıştırıp yetiştirmek, iyilik, ihsan, atıyye(hediye, lütuf), şefkat, menfaat, alışıla gelen iş, muntazam, bayram, varış yeri, klinik, hasta kabul yeri, Ad kavmi, ud, bayramlık hediye.
LEBESE: لبث
Bir yerde eğlenip durmak, yerden ikamet etmek , ona bağlı kalmak, birini gecikmiş bulmak, yolda vs.de çok kere duran kişi, kurup çekmesi zor olan yay. gecikmek, katlanmak, kalmak, duraklatmak, beklemek ,durdurmak
MELEE:ملا
Doldurmak, içine alacağı kadar kaba nesne doldurmak, karnı su dolu olduğundan gebe sanıla deve, mideden ileri gelen nezle illeti, daha göz dolduran, topluluk, kavmin seçkinleri, kodamanları, yayı şiddetle germek, işgal etmek, müddet, birine yardım edip destek olmak, gereği gibi dolmak, topluluk, kavmin seçkinleri, doluş, çarşaf.
MELLE: مل
Usanmak, bıkmak, elbiseye ilk dikişi yapmak, teyellemek, süratle yürümek, millet, bir milletle milletlenmek, bir şeyi beri öteye döndürüp çevirmek, ateşte pişirmek, şeriat, din, diyet, taife, çok işlek yol, sürme çekecek mil, çok binilmekten yorgun hayvan, Yardım, yardımcı, bir şey yapmak için uygun. Montaj. En fazla. "Gücünün en iyisini
ZERAA:ذرع
Bir şeyi kol ile ölçmek, kollamak, şefaat etmek, geniş adımlı olmak, pek fazla konuşmak, karıştırmak, takat, kuvvet, gücü yetmemek, tamah, vesile, sebep, melez, miktar, uzunluk, sözde ifrata varmak, vadi kenarı, bir tarafı bahçelik bir tarafı çöl olan kasaba veya köy, bir şeyi yapamamak, başaramamak, bıkmak, tahammülü! sabrı kalmamak, vasıta, vesile; özür, bahane, göz yaşları akmak, boşalmak, huzursuzluk.
RAŞEDE: رشد
Doğru yolu bulup girmek,muvaffakıyyet, başarı, sulûk eylemek, irşad etmek, çocuğun reşit olduğuna karar vermek, danışmak, hak yolunda müstakim olan, akıllı, baliğ olan, erginlik, reşitlik, mürşit, delil, vaiz, rehber.
RACEME:رجه
Taşla öldürmek, birine taş atmak, sövmek, lanet etmek, kovmak, bir şeyi tamamen terk etmek, zanla konuşmak, kötü zanda bulunmak, kabir taşı dikmek, biriyle sözde-cenkte- koşmakta çok aşırı yarışmak, birini savunup himaye etmek, taşlaşmak, delilsiz, meteor, çirkin sözler, hakikati kesinlikle bilinmeyen haber-söz vs., melun
ZAHERA:ظهر
Bir şey gizliyken açığa çıkmak, galip olmak, ele geçirmek, açık olmak, haberdar olmak, galip olmak, ele geçirmek, kahretmek, sırtının arkasına koymak, yardımlaşıp arka çıkmak, desteklemek, aldırmayıp ihmal etmek, bir şey ayan aşikar kılmak, ilan etmek, izhar etmek, karısına zihar yapmak, bir işe vakıf olmak, himaye etmek, öğle vakti, arka, sırt, bir işe vakıf olmak, birinin kavmi
TAAME:طعم
Doymak, yemek, tatmak, güç yetmek, birine yemek yedirmek, rızıklandırmak, yemek, gıda, ganimet, çok ikram eden, balık oltasına takılan yem, hediye, rüşvet, ağacı aşılama,
LETAFE: لطف
Kibar ve nazik, narin, merhametli davranmak, yaklaşmak, şeffaf olmak, iyilik yapmak, hafifletmek, teskin etmek, birine ihsan etmek, yolunu bulup sırrını anlamak, okşamak, şaka yapmak, hediye, armağan, latife, hoş anlamlı kelam,
ŞEARA: شعر
Hissetmek, bilmek, şuur, şiir söylemek, şiirde galebe gelmek, birine bir şeyi bildirip âgâh kılmak, parola sembol, iyice bilip anlamak, ölçü kafiye, menasiki haccın mahalli, dinin korunmasını gerekli kıldığı hususlar, ışık yayılmak, kıllanmak, tüylenmek, bir şeye kıl döşemek, safran, bitkiçok insan topluluğu, bir birine girmiş ağaç topluluğu.
BESATE: بسط
Yaymak, neşretmek, elini uzatmak, şerh etmek, izah etmek, döşemek, gezinti yapmak, uzak mesafe, ziyade, fazlalık, genişlik, rızkı çoğaltmak, açmak genişletmek, ihtişamı terk etmek, cömert..
NEŞERA : نشر
Elbiseyi yaymak, haberi faş edip yaymak, kitap basılıp yayınlamak, genişlemek, dönüş, prizma, kalkıp çalışma zamanı, kuru ot, ölüyü diriltmek, yeri su ile diriltip yeşertmek, haber yayılmak, anons, ilan, yayın, çok neşreden.
AZALE : عزل
Ayrılmak, uzaklaştırmak, Bir şeyi yerinden işinden ayırıp bertaraf etmek, karantina, izole olmak, , azletmek, çekilmek, ayrılmak, insanlar birbirinden ayrı olup başkalaşmak, silahsız kişi, uzlet. Bir kenara çekilmek, itilaf vs. Ye girmek
HÂE-HEYEE : هاء
Güzel görünüşlü olmak, bir işe hazırlanmak, arzu etmek, bir işi gerekli şekilde hazırlamak, düzenlemek, kolaylaştırmak, tasavvur etmek, muvafakat etmek, bir husus üzere insanlar anlaşmak, şekil, görünüş, heykel, astronomi, kozmografya, korkmak, sakınmak.
RAFEKA : رفق
Yumuşak davranmak, mutedil gitmek, normal seyretmek, faydalandırmak, yararlı, fayda vermek, işi sağlam yapmak, yoldaş olmak, arkadaş, dost, koca, zevce-eş ,.refik, refika, yaslanılan şey-yer,dayanak, dirsek, evin faydalanılan bölümleri kısımları.
TALEA : طلع
Dağ vs. ye çıkmak, tırmanmak, bir yere ulaşmak, güneş, ay veya yıldız zuhur etmek, doğmak, bildirmek, izhar etmek, açıklamak, bir şeyi bilmek, vakıf olmak için devamlı bakmak, bilmek ,öğrenmek, muttali olunacak şey, iyi görüşü bilişi ve tedbiriyle tecrübeli olan güçlü kişi. Ortaya çıkmak, oluşmak., görmek, bitki sürgün vermek, hurma, ilk meyvesi yada meyve tomurcuğunun kapçığı, çiçek tozu, yükselmek, doğmak, oluşmak
ĞARABE : غرب
Güneş veya yıldız batmak, kaybolmak, uzak olmak, vatanından uzak olmak, gitmek, savaşmak, bir şey karar almak, anlaşılmaktan uzak garip bir söz konuşmak, gayretli ve çalışkan olmak, her şeyin üst kısmı, gençliğin başlangıcı, göz pınarı, batı, güneşin battığı yer, alışılmamış , tuhaf
KARAZA : رض ق
Bir şeyi kesmek, vadiyi geçmek, birinden ödünç almak, bir yerden ayrılıp sapmak, faizsiz ve karşılıksız verilen ödünç para, makas, kesinti, alıntı, dönüp gitmek, bir halden bir hale intikal etmek.
FECÂ-FECEVE : فجا
Kapıyı açmak, aralıklı açıklı olmak, açık yer, dehliz, iki şeyin aralık yeri, geniş yer, evin avlusu, açılmak, iki kirişin kabzasından ayrıldığı yay.
YEKAZA : يقظ
anık olmak, dikkat etmek, sakınmak, ikaz etmek, deşeleyip tahrik etmek, uykudan uyanmak, gafletten uyanmak, zeki , uyanık adam, uyku ile uyanıklık arasında, dikkatli.
RAKADE : رقد
Uyumak, yatmak, ısı vs. düşmek sakinlemek, vazgeçmek, gafil olmak, dikkate almamak, misafire itina göstermemek, tavuk kuluçkaya yatmak, uyur gibi görünmek, büyük ve derin küp, mezar, kabir, morfin gibi uyutucu şey, narkotik, işte eli çabuk ve etkili olan.
KELEBE : كلب
Köpek ve benzerine av öğretmek, köpek, esiri bağlamak, bağ, kanca, kendisiyle sarılıp sağlam olacak her şey, kerpeten, kıskaç, ava hazırlanmış köpeğin sahibi.
VESADE : ا وصد
Bir şey sabit olmak, dokumak, evin önü yahut avlusu, kapının eşiği, kapıyı kapatmak, tapu senedi gibi üzerinde sicil yazılan şey, koyun ağılı.
RAABE : رعب
Korkmak, korkutmak, heyecanlandırmak, kesip parçalamak, vaad, tehdit, Arapların eskiden seci, ve kafiye yaparak konuştukları söz, havuz dolmak, sel.
VERAKA : ورق
Ağaç yapraklanmak, yaprağını dökmek, malı çok olmak, dileğine erememek, mal, gümüş, kağıt, kırtasiye, yaprak, dünya, lif, güvercin, gri renk.